Tuesday, July 31, 2007
12 yıl, ne çok!
Sanem'in blogunda yumurtalarda yetişen kaktüsleri gördüğümde ampulde yetişen kaktüsümü yazmıştım, merak ettiğini görmek istediğini yazmıştı... Sürpriz yapmaya bayılan ben kütüphanemi kazıdım.Çok çöpçüyümdür ben, öyle çok şeyi saklarımki :)Tabii bunda az taşınmış olmanın da etkisi var.{Ortaokul defterlerim duruyordu yakın zamana kadar,üstelik aralarından derste konuşamayıp birbirimize yazdığımız notlarla birlikte :)}
Dolayısıyla 1995 Şubat ayında hediye gelen irice bir ampülün içinde, 3 parmak toprağın üzerine ekilmiş minik bir kaktüsü yıllarca yaşatamamış, bir tatil dönüşü kaktüsümü artık sulayamayacağımı farkettiğimde içini boşaltıp ampülü bugüne kadar sakladım. Sulama sistemi bile düşünülmüştü hediyeyi hazırlayan tarafından :) İğnesi çıkartılıp yerine takılan 8 cm kadar minik bir hotumcukla sulanıyordu kaktüsüm :)
Yani bu ampül tam 12 yaşındaydı! dı çünkü bu akşam hiç ama hiç sakar olmayan ben onu elimden düşürdüm :(
Duy yerinden içeri atabileceğim kadar minik bir kaktüs bulmak için kuzenime gittim elimde ampülümle, çapı 1cm'den büyük olmaması gerekiyordu. Her ebatta kaktüsü olan kuzenimin hemencik yukarda fotoğrafı olan miniciği buldu tabii ki. Yugoslavya'dan yeni döndükleri için koyu bir sohbete dalıverdik ayaküstü; bir elimde minicik kaktüsüm diğer elimde parmağımı duydan içeri taktığım ampülüm. Üzerindeki parmak izlerini pantolonumda yok ederken kayıverdi parmağımdan!
12 yıl yerde parçalara ayrıldı...!
Bakakaldım arkasından...
O bana hediye geldiği gün ne çok üzgündüm! Canım dedem hastaydı, yatağında O'na muhallebi yedirmiştim bir bebeği yedirir gibi. Konuşamadığı için örgülü saçımın ucunu tutup teşekkür eder gibi oynamış ve gözlerini gözlerimden hiç ayırmamıştı... Sadece 1 ay sonra da kaybetmiştik maviş-yakışıklı-koca çınar dedemi...
Bu akşam elimden kayıp parçalanan sadece 12 yaşındaki bir ampülden çok daha fazlasıydı...
~mrl~
Friday, July 27, 2007
heryer simson
Bugun T.D. ile aynı yazıyla haftayı bitiriyorum.
Şap-şahane bir haftasonu geçirin.
Monday, July 23, 2007
Masai Savaşçı Kolyem
10 dakika düşünüp tüm hayatını değiştirerek Afrika'ya yerleşen Meltem sadece çevresindekilerin hayatını güzelleştirmekle kalmadı, üstelik hiç haberi olmadan ! Türkiye' de Edremit'in Memedalan Köyü'nde genç kızların el becerilerini zenginleştirerek yeni birşey üretmelerini sağladı...
Nasıl mı?
Yandaki fotoğrafta görülen Masai Savaşçısı Melikiori' nin boynundaki kolyeyi satın almak istemişti Şubat ayında. Ancak Masai Savaşçısı kolyesini satmazmış! Meltemde ver fotoğraf çektireyim bari demiş ve bu kolye ile fotoğrafını koymuştu :) 3 ay sonra Meltem' e Çiğdem' den e-mail gelir.
Merhaba Meltem Hanım,Edremit' ten sevgiler öncelikle... :-)Kazdağı' nda bir köy var adı Memedalan. Yok yok yardım istemiyorum siz bilmiyorsunuz ama yeterince yardım ettiniz zaten .-) ... Kızları okur, oğlanları okur. Ancak kızlar dışarıya çalışmaya gitmez gidemez. Sebebi... uzun hikaye. Buralara geleli beri uğraşıyorum ki köylerinde olsun bir şeyler yapsınlar. Üç beş kuruş para kazansınlar... Arkadaşınız Melikiori bize bir fikir verdi :-) Masai savaşçısı takısını satmazmış biz gülümsedik, Masai savaşçısı takı yapmazmış, biz kıkırdamaya başladık. Masai savaşçısı takısının fotoğrafının çekilmesine izin verince de işe başladık. Geçen hafta sonu takılarımız görücüye çıktı, dünyanın siparişini aldık. Bizim Memedalanlı kızlar der ki: Meltem hanıma bir savaşçı kolyesi borcumuz var. Tamam dedim borç borçtur da... Nasıl ileteceğiz? Bana yöntemini söylerseniz Melikiori' ye şunu söyleyebilirsiniz. "Memedalan' lı kızlar, senin kolyenin alasını yapar :-) SevgilerÇiğdem`
Devamı burada....
Benim Meltem'e yazdığım yorumdan sonra Çiğdem sağolsun bana mail attı, gelirlerse beni arasınlar şeklinde... Geçen hafta benim annem ve babam Memedalan Köyü'nü bulamayıp Çiğdem'i aramışlar biz yolu şaşırdık nereden gideceğiz diye sormak için. Çiğdem '' bekleyin geliyorum '' demiş ve buluşmuşlar. Birlikte köye gitmişler, kızların yaptığı birbirinden güzel kolyeler varmış, annem hangisine bakacağını şaşırmış :) Reçeller, sabunlar varmış... Daha kimbilir neler vardı, ben bu yaz gidebilecek miyim oralara bilmiyorum ama gitsem iyi olacak sanırım :)
Ben savaşçı kolyesi sipariş vermiştim babama, Çiğdem anneme takıp hemencik bana fotoğrafını göndermişti. Annem de kendisine ve arkadaşlarına kolye almış. Çok severek kullanıyor kolyesini. Bu da benim savaşçı kolyemmmm.
Birbirlerini hiçbir şekilde tanımayan insanlar internet ile dünyanın bir ucunda sebep olan bir konu ile Edremit'in Memedalan Köyü'nde buluştu :)Emeği geçen herkese teşekkür ederim. Meltem'e, Çiğdem'e, anneme ve babama :)
Yolunuz düşerse Ege' ye, Kazdağlarına gidin...
Herkese iyi haflar
~mrl~
p.s. Meltem'cim blogunu kullanmama izin verdiğin için çoook teşekkür ederim :)
Friday, July 20, 2007
Bu mu ?
Thursday, July 19, 2007
Meyve Çekirdeklerini Kurutuyoruz
Tükettiğimiz meyvelerin çekirdeklerini gölgede 3 gün kurutarak poşetlere kaldırıp sonbaharda ekilmesi ile ağaç kazanılması planlanıyor. Amaç elbetteki meyve değil, meyve verseler bile aşılanmadıkları sürece yabani meyve olabilir ancak. Ormanlık alanları tercih edersek hayvanlar için yiyecek kaynağı yaratmış olabiliriz.Kuşlar, sincaplar, arılar, böcekler, tavşanlar,... yaşamlarını meyvelerle sürdürmekteler.
Yanan ormanlarımızın yeri yıllarca dolamayacak bu kesin, doğayı baltayan ellerin amaçlarına ulaşamamaları adına üzerimize düşenleri yapabiliriz.
Dr.Fahrettin Er'in web sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
Projenin yaratıcısı Dr.ER '' Bayrak diktiğimiz yerlere fidanda ekmeliyiz ! '' diyor...
Monday, July 16, 2007
Rüzgara Kafa Tutmak
Hem kendimi rüzgara böyle bırakmak istedim hem de böyle bir kareyi çekmek :)
Nasıl kuvvetli rüzgarmış ! Bu haftaki Tempo dergisinde yayınlandı şap-şahane kare.
Portekiz' in Atlantik kıyısındaki Cascais kasabasının kuvvetli rüzgarında, Dünya Yelken Şampiyonası için gelen sporcular iskelede rüzgarla eğlenirken çekilmiş...
Kendini bu şekilde herkes bırakamaz, ben bırakabilenlerdenim. Bunun diğer anlamı güvenebilmek! Ne kadar doğru olduğu tartışmaya açık tabii...
Herkese iyi haftalar.
~mrl~
Tuesday, July 10, 2007
SoLAr bEAcH
Bu şeker böcekleri sahilde oldukça uzağımdaydılar, günün bonus görüntülerini yakaladım :)
Friday, July 6, 2007
Trafik terörü...
Daha önce de yazdım, 2002 Nisan'ında ben kuzenimi kaybettim trafik kazasında ! Hastanede beklemek, umud etmek gibi bir lüksümüz bile olmadan melek oldu bebeğim daha 19 yaşındayken ! Hep, ben bu kadar üzgünüm ve hiç aklımdan çıkmıyor peki yengem-amcam nasıl dayanıyorlar ! Özlemek çok zor, hergün özlemek hiç gelmeyeceğini bilmek!
Neden mi yazıyorum bunları; bitmiyor kazalar !
Kuzenim ve arkadaşları gibi daha yeni alınmış mini cooper'la 19 yaşında Ece Maviş öldü ! Ne denebilir ! Babası kızını mutlu etmek için araba alıyor, bir kaza da kızını ondan alıyor !
Maviş ailesinin acısını ne dindirebilir artık !
Tüylerim diken diken oluyor trafikte mini cooper görünce ! Bu kaçıncı ölümlü mini kazası !
Almasın aileler çocuklarına bu arabayı...
Öte yandan ne cezalar yeterli ne uyarılar yeterli ülkemizde.Gün geçmiyor ki felaket haberleri okuyoruz gazetelerde; 'düğüne giden minibüs .....' , ' alkollü sürücü bir aileyi y.... ', 'mıcır dökülmüş yolda .....' , ......
Barış Akarsu'da trafik terörüne yenildi. Gencecik, başarılı, hayat dolu, pırıl pırıl bir insan...
Allah hiçbir anne-babaya evlat acısı yaşatmasın,
Kaybettiklerimiz nur içinde uyusun...
~mrl~
Monday, July 2, 2007
çiçekler böcekler la la laaa
Pazar günü Sel-Selin, ben; ne yapsak, nereye gitsek, doğada olsak, güneşte olmasak şeklinde kasarken Es'i aradım belki köydedir diye...
Köydeydi :)
Hayatımda gördüğüm ilk ve tek gerçek köy evi anneannesinin Hüseyinli Köy'ündeki evi... O kadar gerçek o kadar doğal ki herşey. Anneanneyi de Es'in annesini de çok özlemiştim. Zaten oradaki tüm ev halkı harikadır :) Bonusumuzda Zeynom ve azgın Deniz :)
Anneanneye misafirler geldi bizde sıvıştık, Es bizi dedesinin bahçelerine götürdü... Maydonoz ve nane ekilmişti, yemyeşildi. Bahçıvan bize hemencik demetler halinde hazırladı tüm yeşillerden...
O kadar hızlı ki 3 demet maydonoz hazırlaması 3 dakika sürmedi bile :)
Araba nasıl güzel koktu dönüş yolunda... :)
Sonra at çiftliğine gittik. Selin ve Zeynep ata bindiler.
Bizde komşular gibi duran atları tek tek ziyaret ettik,
sevilmekten hoşlananların yanaklarını sevdik. Sanırım ben hariç herkes onlara şeker yedirdi :)
Hatta Selin ve Zeynep o kadar rahat yaptılarki bunu bak şimdi utandım :P
Ama ben fotoğraf çekmekle uğraşıyordum :)
Selin'in oynarken yanlışlıkla Çince'ye çevirdiği fotğraf makinesinden tek kare resim bile silemeden :)
Bu duruşun bir anlamı olmalı, küstüm oynamıyorum der gibi duruyorlar zaman zaman. Üzüldüm böyle duranları görünce!
Güneşli, denizli, lolipoplu, karpuzlu-kavunlu bir hafta geçirin...
~mrl~
p.s. sonunda kaybettiğim süpürgemi buldum, korkun benden :)